Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel: “Herkes Başka Aktörlere Çağrılar Yapıyor”

21.10.2024

“ESAS SORUNLARIN GÖRÜNMEZ KILINDIĞI BİR SÜRECE İZİN VERMEYECEĞİZ”

“CHP ENGELLEYİCİ OLMAYACAK TBMM’NİN ÖNEMİNİ VURGULAMAYA DEVAM EDECEĞİZ”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Edirne Cezaevi’ne yaptığı ziyaretin ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Özel, “Yakından takip edeceğimiz süreçte Sayın Demirtaş’ın öneminin altını bir kez daha çiziyorum. Herkes başka aktörlere çağrılar yapıyor, yapılsın. Bizim görmek istediğimiz Türkiye’nin çıkarları için doğru adımın hep beraber atılmasıdır. CHP bu konuda engelleyici olmayacaktır. Tarih önünde üzüntü duyacağımız bir pozisyonda kalmayacağız. Yoksulluğun, işsizliğin, ekonomik krizin, esas sorunların görünmez kılındığı bir sürece de izin vermeyeceğiz. Türkiye yeni bir süreçte, yeni bir şey konuşuyorsa o konuyu çok dikkatle, samimiyetle takip edeceğiz. Elbette ki TBMM’nin önemini de vurgulamaya, altını çizmeye devam edeceğiz” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Edirne Cezaevi’nde önceki dönem HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve önceki dönem Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı’yı ziyareti sonrası gazetecilerin sorularını yanıtladı. Ziyaret öncesinde Demirtaş’ın avukatlarınca sunulan çağrı metnine ilişkin soru üzerine Özel, “Biraz önce hem Sayın Demirtaş’la hem de Sayın Mızraklı ile birer görüşme gerçekleştirdik. Öncelikle böyle bir görüşmeyi yapmak zorunda olmanın utancı içindeyim. Çünkü her ikisi görevleri başındayken ve Demirtaş partisinin Eş Genel Başkanıyken, Meclis’te milletvekiliyken güya hiç kimseden talimat almayan, almaması gereken hakimlerin bir gece yarısı farklı şehirlerde hep beraber uyanıp, evlerine baskınlar yaptırıp, pek çok milletvekilini aynı anda alıp götürdükleri ve bindirilecekleri uçakların bile hazır tutulduğu bir operasyonun sonunda buraya kondular” ifadesini kullandı. Özel şöyle devam etti:


“KADINLARIN, ÇOCUKLARIN GÜVENDE OLMADIĞI ÜLKEDE TOPLUMSAL BARIŞ NASIL SAĞLANABİLİR?”

“Demirtaş seçilmiş bir milletvekiliydi. Partisinin Eş Genel Başkanıydı. Mızraklı, hemen yanımdaki sırada oturan, milletvekili olan, dokunulmazlığı olan, korkacak, sakınacak bir şeyi olsa asla milletvekilliği zırhını bırakmayacak olan birisi olarak Diyarbakır Belediye Başkanlığı’na aday oldu, çok yüksek oyla kazandı. Şehrin anahtarını ona verdiler, o şehirden herkes gitse son gidecek kişi Selçuk Mızraklı’yken, Mızraklı’yı önce görevden aldılar, sonra tutup kaçmasın diye tutukladılar. Bir yere kaçmıyordu zaten, Meclis’teydi ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanıydı. Böyle bir görüşme yapmak, kendi siyasi tarihime, geçmişime, Türkiye’nin siyasi tarihine böyle bir görüşmeyi bırakmak, bizler açısından çok üzücü ve utanç verici ama esas bu utancın kaynağının kim olduğunu, kimler olduğunu bütün milletimiz biliyor. Sayın Demirtaş öncesinde, tabii cezaevi şartlarında benim kendisine kitap hediyem oldu. Onun da bana oldu ama orada birbirinize veremiyorsunuz. O yüzden avukatları aracılığıyla burada girerken bana son kitabını hediye etti. Bunun yanında bir çağrı metni ulaştırdı. Çağrı metnini girmeden önce okudum, biraz önce göz gezdirdim. Aslında çağrı metni çok şeyi söylüyor. Metin size dağıtıldı mı bilmiyorum, sizlerde var mı? ‘Eğer toplumsal barıştan bahsedeceksek’ diyor Selahattin Bey, ‘Bunu ilk önce bu işin esas sorumlusu bütün erkekler olarak kendimizden başlamalıyız ve hep birlikte ilk adımı atmalıyız. Kadınların, çocukların bu kadar güvende olmadığı bir ülkede toplumsal barış nasıl sağlanabilir? İlk düğmeyi doğru iliklemeli, toplumsal barışa erkek egemen dili terk ederek, toplumsal barışa siyasetteki erkek egemen dili terk ederek, modeli, politikaları ve uygulamaları değiştirerek başlamalıyız’ diyor. Ve kendisi bu yaptığı çağrının içinde diyor ki, ‘İçimizdeki erkeğe sesleniyorum’ diyor.”

“DEDELERİMİZ HEP BERABER BÜYÜK BİR İŞGALİ SONA ERDİRMİŞLER”

“Ben Demirtaş’ın kitaplarının hemen hepsini okudum. Bu kitaplarından ilki Seher’di. Seher’deki ilk hikayede içimizdeki erkekti. Ona vurgu yapıyor Demirtaş. Ben bu metindeki o vurgunun, ilk kitabın ilk hikayesi olduğunu söylediğimde kendisi gülümsedi. Ben de ona onu daha da gülümseten bir başka şey söyledim. Seher kitabının ilki içimdeki erkektir hikayenin, son hikayenin adı da Sonu Muhteşem Olacaktır. O yüzden çok acılar çekiyoruz, çok üzüntülere tanıklık ediyoruz, çok utanç veren ziyaretler yapmak zorunda kalıyoruz. Ama emin olun, Türkiye’de insanlar birbirini sevdikten, toplumsal barışı hep beraber içselleştirdikten sonra nasıl 100 yıl önce sonu çok güzel olmuştu. Türkler ve Kürtler, Türkiye’de yaşayan herkes, dedelerimiz hep beraber büyük bir işgali sona erdirmişler ve genç bir Cumhuriyet kurmuşlardı. Yine sonu muhteşem olacak. Bu sefer ilk 100 yılda yapmadıklarımız, yapamadıklarımız varsa, hatalarımız, eksiklerimiz varsa hepsini de hep birlikte onaracağız ve toplumsal barışı hep birlikte sağlayacağız. Bugünkü ziyaretin birkaç önemli özelliği var. Bir kere bu ziyaret ayağım kırıldığı için daha önce kararlaştırdığım hem Doğu, Güneydoğu gezisini yapamamıştım. Öyle bir geziye çıkmadan önce de bu ziyaret yapılmadan olmazdı. Gecikmiş bir ziyarettir. Bu ziyaretin bir kere bir nezaket tarafı da vardır. Çünkü her ikisi de o ilin daha önce seçilmiş milletvekilleriydi. Biraz önce de söyledim. Birisi o ilin Büyükşehir Belediye Başkanıydı. Diğeri de o ilde en yüksek oy alan Halkların Demokratik Partisi’nin, Türkiye’de çok yüksek bir oy alan iki kez Cumhurbaşkanı adayı olmuş birisinin iline gitmeden önce, büyüdüğü ile gitmeden önce bu nezaket ziyaretini gerçekleştirmek gerekiyordu. Ayrıca bu ziyaret siyasi anlamı olan bir ziyarettir. Çünkü bölgeye yapılacak, Doğu, Güneydoğuya yapılacak altı gündeki altı ziyaret, yani neredeyse bir haftaya varan ziyaretin ilk günü bugündür. İlk günü bugündür. Selahattin Demirtaş ile görüşmeden, konuşmadan altı günde altı ilde olmanın bir anlamı olmazdı.”

“SÜRECİ YAKINDAN, İHTİYATLA, TEMKİNLE VE DİKKATLE TAKİP EDİYORUZ”

“Şunu açıkça ifade etmek istiyorum ki; Türkiye bir sorunu çözecekse, aşacaksa, geride bırakılacaksa, silahlar bırakılacaksa, analar ağlamayacaksa, Türkiye hep birlikte kalkınmaya, güçlenmeye, zenginleşmeye, bunun için de önce ve önce demokratikleşmeye önem verecekse, bunun adımı atılacaksa tüm aktörler kıymetlidir. Ancak Demirtaş gibi bir aktörün öneminin altı kalın kalın çizilmelidir. Ben kendi adıma, kendi görüşüm ve partimin görüşü açısından gelecekte iyi şeyler olacaksa Türkiye için, hepimiz için kimse kimseyi engellememeli. Kişisel çıkarlar üzerinden ya da siyasi çıkarlar üzerinden hesap yapılmamalı. Ulusal çıkarlar, ülkenin çıkarları, 86 milyonun çıkarı birlikte gözetilmelidir. O yüzden kolay bir muhalefet imkanı varken, Sayın Bahçeli’nin bugüne kadar bize ve DEM’e söyledikleri... Sayın Erdoğan’ın dedikleri… Bunları yapmak yerine ‘Uzatılan el doğrudur’ demeye devam ediyoruz. Ancak bu süreci çok yakından, çok yanı başından, ihtiyatla, temkinle ve dikkatle takip ediyoruz. Özellikle, mutlaka ve mutlaka samimiyet çağrısı yapıyoruz. Bir samimiyet var mı, yok mu? Bunun görülmesi lazım. Herkes kendine göre bir tarif yapıyor. Ben bir tarif yapacak değilim. Ben bölgeye gideceğim. Bölgede altı günde altı ili ziyaret edeceğim. Bir haftanın sonunda döndüğümüzde, elbette her bir ilde değerlendirmelerimiz de olacak ama genel bir değerlendirmede bulunacağım. Ama meselenin özü şudur ki kimse ittifakının ya da partisinin çıkarını düşünerek bir şeyler yapmaya kalkmasın. Bu, bu milletin, Türkiye Cumhuriyeti’ni Türkiye Cumhuriyeti yapan tüm insanların vicdanlarından bu sefer döner. Kimse kimse ile alay etmesin. Kimse kimsenin aklını hafife almasın.”

“TBMM’NİN ODAKTA OLMADIĞI HİÇBİR ŞEY SONUÇ ALMADI, ALMAYACAK”

“Biz Demirtaş ile birlikte memleketin neredeyse tüm sorunlarını hızlı hızlı ve son derece kıymetli değerlendirmelerini Demirtaş’ın dinleyerek müzakere ettik. Sadece toplumsal barış konuşmadık. Hatta toplumsal barışın olabilmesi için başlangıcın kadın haklarından, çocukların korunmasından ve şiddetin bir bütün olarak reddedilmesi, buna karşı en net mücadelenin hep beraber verilmesi noktasında mutabakata vardık. Elbette adalet konuştuk, adaletsizliği iliklerine kadar yaşayan iki kişi ile birlikte. Elbette ekonomik krizi, bu ekonomik krizin toplumun en kırılgan kesimlerini nasıl zorladıklarını ve bu işin aşılması için de en çok ihtiyaç duyulan şeyin hukuk, adalet, hukukun üstünlüğü, iyi bir yönetim olduğunu konuştuk. En mutabık olduğumuz konulardan bir tanesi TBMM’nin önemiydi. TBMM’nin odakta olmadığı hiçbir şey sonuç almadı, almayacak. Bundan sonra TBMM’nin önemini vurgulamaya devam edeceğiz. Ayrıca Demirtaş’la ve Mızraklı ile bundan sonra özellikle bizim iletişim halinde olmamız ve birbirlerimizin görüşlerini duymaya ihtiyaç duyduğumuz her anda görüşmeye, iletişim halinde olmaya, yüz yüze görüşmeye devam etme konusunda bir mutabakatımız var. Ben gösterdiğiniz yoğun ilgi için size teşekkür ediyorum.”

“ESAS SORUNLARIN GÖRÜNMEZ KILINDIĞI BİR SÜRECE İZİN VERMEYECEĞİZ”

“Önümüzdeki günlerde Türkiye neleri konuşacak bilmiyorum. Ama çok yakından takip edeceğimiz bir süreçte Demirtaş’ın öneminin altını bir kez daha çiziyorum. Herkes başka aktörlere çağrılar yapıyor, yapılsın. Yapılmasında bir mahsur yok. Bu çağrıları en beklenmedik aktörler yapıyorsa bu da reddedeceğimiz bir şey değildir. Esas olarak bizim görmek istediğimiz mesele bütün Türkiye’nin çıkarları için doğru bir adımın hep beraber atılmasıdır. CHP bu konuda engelleyici olmayacaktır. Tarih önünde üzüntü duyacağımız bir pozisyonda kalmayacağız. Tarih önünde gelecekte bugünler hatırlandığında pozisyonumuzla herkesin gurur duyacağı bir pozisyonda olacağımızı açıklıkla ifade etmek istiyorum. Önümüzdeki dönem birileri gündemi bu şekilde ele alıp, sadece bunları konuşarak bir sis etkisiyle, adı ‘Anayasa değişikliği’ olabilir, adı ‘süreç’ olabilir, yeni bir isim konulabilir. Bir sis etkisiyle yoksulluğun görünmez kılındığı ve yoksulluk konuşmanın ötelendiği, işsizliğin görünmez kılındığı, ekonomik krizin görünmez kılındığı, özellikle satın alma gücünün bu halde olup artık toplumun çok önemli bir kesiminin yoksullaştığı bu süreçte esas sorunların görünmez kılındığı bir sürece de izin vermeyeceğiz. Gerçek sorunları hem de doğru yerden tartışmaya devam edeceğiz. Ama Türkiye yeni bir süreçte, yeni bir şey konuşuyorsa o konuyu çok dikkatle çok samimiyetle takip edeceğiz. Elbette ki TBMM’nin önemini de vurgulamaya, altını çizmeye devam edeceğiz.”

“BU SİNSİ ÖRGÜTE KARŞI HERKES TETİKTE OLMALIDIR”

Fetullah Gülen’in ölümüne ilişkin soru üzerine Özel, “Kişiler öldüklerinde öbür dünyaya vebal ile gidiyorlarsa, herhalde bu dünyadan öbür dünyaya en çok vebal ile giden kişi Fethullah Gülen’den başkası değildir. Gerisinde çok acılar, çok kötülükler, çok ihanetler bıraktı ve gitti. Gittiği yerde hesabını verir. Türkiye’de yargı önünde vermesini isterdik, olmadı. Ancak ‘o gidince bir şey bitiyor’ diye kimse düşünmesin. Çünkü koca bir sermaye bıraktı arkasında ve onun gibilerin elinde koca bir siyasi güç ve siyasi organizasyon bıraktı. Türkiye’de belki aktiviteleri görünür değil ama dünyanın dört bir yanındalar. Bunlara karşı tetikte olmak lazım. Bu ülkede devletin yani devletin içine sızıp devletin silahını, kendi silahı yapmış bir silahlı terör örgütünden bahsediyoruz, onun liderinden bahsediyoruz. 55 yıl önce Sızıntı adıyla çıkmış bir dergiden ve devletin her noktasına sızmış bir terör örgütünden bahsediyoruz. Sadece kurucusu öldü, örgüt ortada duruyor. ‘Bu tehlike geçti veya bu tehlike bitti’ gibi bir düşünceye kimse kapılmasın. Bu sinsi örgüte karşı herkes tetikte olmalıdır. Bunun dışında söyleyecek her kelime onlar için israf” yanıtını verdi.

“BÖYLE SARSICI GÜNDEMLERDE DE EN NET TAVRI HER ZAMAN TAKINMIŞTIR”

“CHP’nin ‘Yenidoğan Çetesi’ skandalına yeterli tepkiyi vermediği” iddialarına yönelik soru üzerine Özel, “Yenidoğan Çetesi ile ilgili konu ortaya çıktığında haberdar olduğumuzda Alanya’daydım. Hemen orada açıklama yaptık, bir heyet görevlendirdik, en sert açıklamaları da yaptık. Ama toplumun kendisi değil çünkü… Biraz önce Demirtaş‘la da konuyu değerlendirdik. Toplumun benim kadar içinde olan bir başka lider yok herhalde. Bu konuda bir tek Demirtaş dezavantajlı, çünkü tutuluyor burada. Onun dışında diğer liderlerin on katı toplumun içerisindeyim. Toplumun Cumhuriyet Halk Partisi’nin yaptığı muhalefetten ya da konuya yaklaşımından eksiklik gördüğü yok. Ama sosyal medyada Cumhuriyet Halk Partisi'nin, örneğin biraz önceki tutumu… Bu Fethullah Gülen cemaatinin bütün troll orduları karşımızda. Hatta Atatürkçü hesaplarmış gibi fotoğraflarla gündem yaratmaya çalışıyorlar. Ya da Cumhuriyet Halk Partisi‘nin birinci parti olmasından, tüm anketlerde önde çıkmasından rahatsız olanlar CHP’ye kulp takacaklar, gündemin karışıklığı içinde ‘CHP ne yaptı?’ Hepiniz takip ettiniz ki ilk açıklamayı biz yaptık, ilk görevlendirmeyi biz yaptık. En sert öneriyi ben yaptım. Diyorum ki ‘Bu hastaneler öyle ruhsat iptaliyle, askıya alınmasıyla, tabelasının önüne naylon çekmekle olmaz. Gelin Türkiye’ye ihanet ediyorlar diye bu Fethullah Gülen cemaatinin bütün hastanelerini kamulaştırdınız, bundan büyük ihanet mi olur? Gelin bu hastaneleri kamulaştıralım. Hastanelerdeki yatan hastaları, bu hastanelerden hizmet alanları zora sokmamak için hizmetin devamlılığı açısından devlet hastanesi olarak derhal atamalarını yapalım başlarına başhekimleri. Ve hastanesinde bir bebeğin hayatıyla oynayarak zenginleşen ya da bunların yapılmasına engel olamayanlar da görsünler başlarına geleni. Hepsine de ibret olsun. Bundan sonra böyle bir şeyi yaşatanlar başına ne geleceğini görsün. Nasıl bu ülkeye senin altına verilen F-16’yla Türkiye Büyük Millet Meclisi‘ni bombalarsan senin yanına bu kalmıyorsa, bütün malların kamulaştırılıyorsa, el konuluyorsa dönüp bu ‘Yenidoğan Çetesi’ne de alan açan bir hastanenin de, o hastanenin sahibinin elinde kalmaması lazım. Devletin malı olsun. Bundan daha ileri bir öneri varsa ben öneriyi de destekleyeceğim. Cumhuriyet Halk Partisi tüm grubuyla, tüm milletvekilleriyle, tüm yöneticileriyle böyle sarsıcı gündemlerde de en net tavrı her zaman takınmıştır. Ama bizim kendilerine verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı oluşturulmuş troll ordularının yarattığı yalancı gündeme teslim olacak değiliz. Halkımız bizim ne yaptığımızı ve nasıl yaptığımızı gayet iyi görüyor, biliyor.”

“KENDİSİNİ VE KURUMUNU BAĞLAR”

İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu’nun Anayasa’nın ilk dört maddesine ilişkin açıklamalarını da değerlendiren Özel, “Sayın Hoca düne kadar CHP bir önceki dönem milletvekiliydi, şimdi Baro Başkanı. Sorumluluğu Baro’ya karşıdır, kendisini seçenlere karşıdır. Yapmış olduğu değerlendirme kendisini ve kurumunu bağlar. Ve teknik bir değerlendirme yapmış anladığım. Siyasi değerlendirmemiz bu konuda nettir Cumhuriyet Halk Partisi’nin. ‘Anayasa’nın ilk dört maddesinin o veya bu şekilde tartışmaya açılmasına biz kapalıyız, nokta’ demiştim, aynı noktadayım” ifadelerini kullandı.


CHP GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL EDİRNE'DE

Benzer Haberler